Gezi Direnişinden Sonra / 2015
Taksim Meydanı - 31 Mayıs 2013 (F: Yücel Tunca) |
Siyasi otoritenin başına buyruk tutumuna karşı gelişen gezi hareketi bir isyan ve direnişe dönüşürken hiç kimse sonuçlarının neler olabileceğini kestiremiyordu. Toplumun çeşitli kesimlerinden her türlü farklı anlayışa sahip birey ve örgütler tarafından çok defa dile getirilen bu tespit, Gezi Direnişi’nin tasarlanmamış ve örgütsüz bir halk hareketi olduğuna dair en önemli göstergedir kanımca.
Özellikle 2013 yılının yaz ve sonbahar
ayları boyunca, hatta sonrasında da son derece umut ışıltıları içerisinde
konuşulan “Haziran süreci”, beklenen radikal bir dönüşüme yol açmadıysa da
bugün halen net olarak görmekte zorlandığımız bir takım ciddi sonuçlar doğurdu.
Siyasi otoritenin sarsılması, güven kaybına uğraması; bu kaybı daha da
otoriterleşme eğilimine girerek onarmaya çalışması bir yana, toplumun muhalif
kesimlerinin yeni arayışlara yönelmesine sebep oldu. Bunu, hanemize bir artı
olarak yazmak hepimize iyi gelebilir.
Fakat örgütlü hareketlerin
sürdürülebilirliği noktasında gözle görünür, neredeyse elle tutulabilir bir
gelenek eksikliği var. Bu yüzden ileri ve sonuç alıcı adımların atılması
beklendiği, umulduğu kadar hızlı olamıyor. Sınıfsal konumların
belirsizleştirildiği, ideolojik duruşların değersizleştirildiği atmosfere rağmen
tersini umma saflığına düşmekten de alıkoyamıyoruz kendimizi. Gezi
Direnişi’nden çok ileri sonuçlar beklememizin bir sebebi de buydu. İdeolojik
zemini olmayan bir saflık haliydi yaşanan.
Aradan aylar geçti, meydanları
doldurduğumuz günler iki yıl geride kaldı. Geldiğimiz yerin analizini cesaretle
yapabilmek bugün hâlâ hiç kolay değil. Çünkü sonuç alınamamış olan bu kalkışma
halinin travmasını sağlıklı biçimde atlatamadık. Nasıl ki 35 yıl önceki büyük
travmayı atlatamadıysak…
Toplumun farklı kesimlerinde rağbet
gören küçük gruplar halinde bir araya gelme, düşüncede ve eylemlilikte ortaklaşma
halinin fotoğraf dünyasında da karşılık bulduğu bir dönemden geçtik, hâlâ da o
dönemin içindeyiz aslında. Genel görüntünün bütün negatif ve pozitif
özelliklerini içinde barındıran yakınlaşmalarla umut tazeleyen bir kısım
fotoğrafçı grupları ve yakınlaşmalara göz kırpan fotoğrafçılar şimdilerde
bocalıyor. Nedeni de çok açık: İdeolojik ortaklığı veya çıkar birliği olmayan
kolektif hareketler rüzgâr kesildiğinde ya da sersemletecek kadar
sertleştiğinde dayanaksız kalıyorlar. “Gezi Ruhu” hiçbirimizi sonsuza kadar
besleyemez, besleyemediği aşikâr. Bırakalım sonsuza kadar beslemesini, bir yıl
bile idare edemedi doğrusu.
Orta sınıf biçiminde adı güncellenmiş
küçük burjuvazinin trajedisinden fotoğraf dünyası zaten on yıllardır yeterince
nasibini alıyor. Bu iflah olmaz arada kalmışlık, daha doğrusu arada kalmayı
tercih etme hali üzerinden hareketle dönüştürücü yapılar oluşturulması ihtimal
dışı. Hep yaptığımız üzre kendimizi ve benzerlerimizi hoş tutma, pohpohlama,
oyalama, günü geçirmedeki başarı ihtimalimiz ise hepsinden daha fazla.
Fotoğrafçılar olarak bu konuda da pek marifetli olduğumuzu biliyorum.
Derneklerimizin, vakıflarımızın, kolektiflerimizin gizli temel işlevi de bu
zaten. Hissedilen inandırıcılık, sahicilik derecesinin bir hayli düşük olduğu
yan yana gelişlerimizin nitelik yoksunluğunu örtecek pek çok süslü örtümüz var.
Yarışmalarımız, ünvanlarımız, pahalı yayınlarımız, festivallerimiz, etkinlik
takvimlerimiz, naif kokteyllerimiz…
Yücel Tunca/2015-Kontrast dergisi
Yorumlar
Yorum Gönder