Yarışma, AVM, WPP Üzerine Düşünceler / 2014

DUYURU: “Fotomaraton’un konusu ‘Alışveriş Merkezi’nde Yaşam’dır. Sayıları gittikçe artmakta olan büyük alışveriş merkezleri, günümüzde yeni bir yaşam biçimini temsil etmektedir. Birçok yaşamsal ihtiyaca çözümün, farklı alternatiflerle birarada sunulduğu alışveriş merkezleri, alışverişin yanı sıra sinemalar, spor alanları, eğlence alanları, etkinlikleri ve hatta müzeleriyle de birer yaşam ve eğlence merkezi haline gelmiştir. Geleneksel alışveriş kültürünün ve tüketim anlayışının değişiminin en büyük simgesi olan alışveriş merkezleri, Türkiye’de de son yirmi yılda büyük bir ivme kazanarak sosyal yaşamın önemli aktörlerinden birisi haline gelmiştir. Forum İstanbul’un ‘World Press Photo 2010 Sergisi’ kapsamında düzenlediği bu fotomaraton da bu noktadan yola çıkarak Forum İstanbul özelinde alışveriş merkezinde yaşam olgusunu konu alıyor. Alışveriş merkezinde çalışanlar, alışveriş yapanlar, eğlenenler, renkli vitrinler, çarpıcı dekorasyonlar, gün içinde gerçekleşen çeşitli aktiviteler, alışveriş merkezinden mimari detaylar, ilginç karşılaşmalar gibi çok zengin bir içerik barındıran ‘Alışveriş Merkezi’nde Yaşam’ başlığında gerçekleşecek bu fotomaraton ile Forum İstanbul’da bir hafta sonunun nasıl geçtiği belgelenmiş olacaktır.”

1-
Bir yandan batıdaki AVM'lerin kapladıkları alanın nüfusa oranı üzerine ortaya konan verilerde Türkiye'nin hâlâ çok gerilerde bulunuyor olması, bir yandan da bu verilerin gelir oranlarının büyük farklılığı nedeniyle geçerli olamayacağına dair düşünceler, konuşuluyor, tartışılıyor. Yatırımcılar sık sık sorunun hem İstanbul'da hem de Anadolu'da çok sayıda AVM açılıyor olmasında değil, farklılıklar yaratmakta yetersiz kalınmasında olduğunu söylüyorlar. Yani rekabeti farklı anlayışlar getirip ve bunun beraberinde farklı hizmetler vererek sürdürmeyi yeterli görüyorlar. Kontrolsüz bir tüketim elbette ki dur diyecekleri bir problem değil onlar için. Pekiyi nasıl farklılaşacaklar? Bu onların sorunu, gibi görünse de en nihayetinde işin ucu gelip bize dokunuyor. Bakıyorsunuz, politik alanlar yaratma konusunda bile çekimser kalmayıp, laik-Kemalist tüketici kitlesini ya da tam tersine muhafazakar-dindar tüketici kitlesini kavrayacak konseptler uydurmak yoluna gidebiliyorlar; ayrışmaya körükle gitmekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Farklılaşmanın bir başka yolu da kültür ve sanat hayatına el atmak... Kukla gösterileri, resim ve seramik sergileri kervanına epeydir fotoğraf da eklenmiş durumda.

Çok açıktır ki fotoğrafçılar için bu alan yapılan işlerin kalabalık kitlelerle buluşturulabilmesi için büyük bir olanak olarak görülmekte. Günde bilmem kaç bin insanın ilgisine fotoğrafları sunmak kolay kolay reddedilebilecek gibi değil. Öte yandan fotoğrafların içeriklerinin önemsizleşmesi tehlikesiyle karşı karşıya gelindiğini de söylemek lazım. Her ne kadar World Press Photo yarışmasının popüler kültüre hizmet eden bir yanı olduğu yolundaki tartışmalar bitmek bilmese de bu yarışmanın özü tümüyle mesleki. Ödül verilen fotoğraflar çoğu zaman üçüncü dünyanın (nedense bizden uzak olan üçüncü dünyanın) acılarından ve sancılı yanlarından devşirilmiş anlara ve hikâyelere dairse de bazılarımız için yaşadığımız dünyayı temsil ettikleri için anlamlı kabul ediliyorlar. Felaketlerin, savaşların, ölümlerin çırılçıplak görüntülerini yüzde otuz indirimle markası kıymetli bir mağazadan alınmış iki pantolonun torbasını sallaya sallaya gezmemizin önünde bir engel değil. 

Bu durum AVM'nin farklılaşmasını da kolaylaştırıyor hiç kuşkusuz. Daha da farklılaşmak istediklerinde bu işleri bilenlere soruyorlar sanırım, "daha başka neler yapabiliriz?" diye. Fotoğraf yarışmaları da yine son derece popüler, iyi bir çözüm(!) Nasılsa artık üretimi de kolaylaşmış durumda. Bin bir türlü aracı var günümüzde. Telefonunu, kompakt makineni ya da en iyisinden aldığın DSLR fotoğraf makineni kap gel, diyebiliyorlar kitlelere. Işıl ışıl mağazalar, rengarenk dekorasyon, cansız vitrin mankenleri, canlı müşteriler... Alın size bir çekim platosu. Yarışın şimdi. Fotoğraf zaten yarışmak için icat edilmiş değil mi? En iyisini kim çekecek, en güzel kareyi kim yakalayacak? Düşünme çek!  Tüm bunları akıl edenlere de, o akla uyanlara da selam olsun. İyi hafta sonları! Yeni eğlence kültürümüz çok yaşasın, yeni tüketim anlayışımız var olsun!

Bazı doğrular var tartışılmaz, bazı doğrular var su götürür, bazı doğrular var mide kaldırmaz. Sizin doğrunuz hangisi?


2-
Bu konuları tartışmak ne kadar!
Bir tarafta tüketim kültürü var; bunu konuşabilmek için üretim araçlarının kimlerin elinde olduğunu, oluşan artı değerin nasıl kullanıldığını, üretimi sağlayan emek ve yatırım çelişkisini, ücretli köleliği de mutlaka konuşmak gerekiyor. Tüketim alışkanlıklarının değişmesini nasıl soğukkanlılıkla konuşabileceğimizi de bilmiyorum üstelik. Sanki kendiliğinden, öylece değişiyormuş ve üstelik bu değişim de gayet insani, olumlu yöndeymiş gibi bakılabilir mi meseleye? Pek çoğumuzun paçasını kaptırdığı bu tüketim tuzağının biraz da olumlu yönlerini görmek için zorlayabilir miyiz kendimizi? AVM’lerdeki sinemalar, tiyatrolar, kafeler, restoranlar bize sunulan birer olanak mı yoksa? Kültür dünyamız zenginleşiyor olmasın popcorn yerken?

Yine aynı tarafta World Press Photo’nun yılın basın fotoğraflarını seçtiği yarışması ve sergisi… Yarışmanın sırf kendisi bir tez konusuyken, bir de sergisinin alışveriş merkezlerinin meydanlarında açılması devrelerin iyice karışmasına neden olmuyor mu? Yeterince düşünmeden şanına-şöhretine kapılıp iştahla altına giriverdiğimiz bu organizasyonların ağır yükü ile hesaplaşabilecek bir zeminiz mi yok acaba? Yoksa nasılsa bu sessizlikte her şey gibi bununda buharlaşıp uçacağına mı güveniyoruz? Giderek muğlaklar toplamından ibaret bir hale mi dönüşüyor değerler? Bir hamburger menüsü hazmedilirken başkalarının acısına bakmak mümkün mü? Ama hayatın gerçekleri bunlar, diyerek ikna edebiliyor muyuz kendimizi?

Bahsettiğim tarafın bir yanında da alışveriş konulu yarışmalar var. Bu konuyu neresinden ele alıp konuşacağız? Hayatı amansız bir mücadele olarak gören, iyi olanın kazanması temennisi ile gazlayan, doğaya en şahane göndermeleri yapan bu anlayışın yumuşacık karşılığı değil mi yarışmalar? Neden organize ediyoruz, neden katılıyoruz? Hele ki böyle bir konudaki yarışmaya nasıl oluyor da yol açabiliyoruz?

3-
Çok da ihtiyacın olmayan pantolonu al, e şimdi buna uygun bir de ayakkabı lazım, alıver işte şuradan; hiç ihtiyacın olmayan ama tüm iş arkadaşlarının aylar önce aldığı plazma TV’nin siparişini ver; ne idüğü belirsiz hamburger menüyü (“büyük” seçeneğini belirtmeyi unutma) çiğnemeden yut; elindeki torbaları sallaya sallaya kafası gövdesinden ayrılmış Afrikalı’nın fotoğraflarına bak, biraz üzül ve unut hemen; taksitleri bitmeden traktör gibi homurtular çıkarmaya başlamış laptopundaki e-posta kutuna düşen fotomaraton çağrısını görüp sevin, heyecanlan. Gelecek haftayı iple çek. Kayıt yaptır. Alışveriş yaparken kredi kartı limitlerini dolduranların; insani çalışma şartlarına sahip olmayan mağaza çalışanlarının; seni içeri çekmek için envai çeşit oyunla bezenmiş renkli vitrinlerin; sahip olamayacağın dünyaların büyüsünü oluşturan çarpıcı dekorasyonların; seni orada daha uzun süre tutabilmek ve her seferinde yeniden gelmeni sağlamak için tezgâhlanmış çeşitli aktivitelerin; başladığın noktaya kolayca dönmemen, mümkün olan en uzun yürüyüşü yaparak bol miktarda mağazayla karşılaşman için tasarlanmış alışveriş merkezinin mimari detaylarının ve ilginç karşılaşmalar(?)ın en şahane fotoğrafını çekmek üzere senden daha iyi olmadıklarını bildiğin diğerleriyle amansız bir yarışa gir. Bu senin yeni alışveriş kültüründen de öte, yeni yaşam kültürün! Seni sen yapacak tüm bu olanakları bir AVM tek başına yaratıyor. Fırsatı kaçırma! (Yazı yayımlanana kadar başvuru süresi doldu, kusura bakma, artık başka sefere, başka bir AVM’de… biz senin kendini iyi hissetmen için sürekli düşünüyoruz, çok çalışıyoruz, merak etme.)

Yorumlar

Çok Okunanlar