2. İstanbul Saydam Günleri ve Saydam Gösterileri Hakkında... / 1997



Diyelim ki, bir yolculuğa çıkıyoruz. Fotoğraf makinemiz ve dia-pozitif filmlerimiz de yanımızda. Dünyamızın 'cennet köşeleri'nde defalarca deklanşöre basıyoruz. Tatil sonunda, buruk dönüş... ama herşey bitmedi değil mi? Çektiğimiz fotoğrafları, minik çerçevelerine yerleştirip, magazinlere sıraladıktan sonra dostlarımızı etrafımıza toplayıp, ışıkları söndürüyoruz. Anılarda gezinti başlıyor: " Bu Hoşap Kalesi...", " Burası Danimarka'daki Sejero adası..." Araya da bir kaç küçük hikaye... Keyifli bir arkadaş toplantısı için neden olmasın? Bunun bir gösteri olduğunu önesürebilir miyiz peki?

Fotoğraflar çekiyoruz... Hazza dönük ya da anlatımcı fotoğraflar... Sergi salonlarında birbiri peşi sıra dizdiğimiz, paspartu rengi hakkında uzun uzun kafa yorduğumuz, salon ışıklarının yansımalarıyla perişan olan, bundan kurtulmak için mat camların gerisine iliştirdiğimiz fotoğraflar... Bir sergi soldan sağa mı gezilir? Salon floresanla mı, halojen lambayla mı aydınlatılmalıdır? Fotoğraflarımızın rengine ve konusuna göre buna karar verme şansımız var mıdır?

Saydam gösterilerinin, yıllardır gözardı edilmesini zengin olanaklarının keşfedilmemesine bağlıyorum. Oysa profesyonel fotoğraf dünyası, ticari bir sunum yöntemi olarak yıllardır saydam gösterilerini kullanıyor ve hatta biliyorsunuz, bilgisayar desteğiyle gerçek bir şova dönüştürüyor bunları. Öte yandan saydam gösterisinin anlatım gücü, amatörler tarafından daha da yaygın biçimde kullanılmayı hakediyor. Bir fotoğraflar dizgesi yaratarak, bir imaj bütünlüğüne ulaşabildiğiniz, dilediğiniz binbir çeşit yöntemle fotoğrafları destekleyebildiğiniz bir platform saydam gösterisi. Perdeye yansıyan fotoğrafların önünde dans eden dansçı, fotoğrafların yarattığı gerilimi doruğa taşıyan müzik, beklenmedik bir anda salona yayılan koku, perdedeki fotoğrafların arasına serpiştirilmiş küçük metinler...

Fotoğraflarımızı arka arkaya dizip, new-age eşliğinde sunma devri kapanıyor. Daha güçlü anlatım yöntemlerini aramanın, sınırları ve kalıpları zorlamanın tam zamanı...

İstanbul Saydam Günleri organizasyonu, fotoğraf sunucularına, sunumlarını gösteriye dönüştürmenin zeminini hazırlıyor. Geçtiğimiz yıl, bu yıl ve belki de önümüzdeki bir kaç yılda daha, 'fotoğraf göstermeler' ile 'saydam gösterileri' tek bir program içinde yeralmaya devam edecek. Fakat özlenilen nokta, İstanbul Saydam Günleri'nin, yeni, farklı ve güçlü tematik saydam gösterilerinin sunulduğu, bir yapıya kavuşması... Bu yılın programında, geçen yıla oranla oldukça fazla sayıda 'gösteri' bulunuyor. Gösterileri izlemeye çağrıyoruz hepinizi, izledikten sonra salon dışı tartışmalara çağırıyoruz.

18-26 Ekim 1997 tarihlerinde, Piya Kültürevi Fotoğraf Atölyesi'nin bir çalışması olarak ortaya koyacağımız 2. İstanbul Saydam Günleri'nde, 100'e yakın fotoğrafçının sunacağı fotoğrafları ve gösterileri izleyebileceksiniz. Amatörlerle profesyonellerin salonların perdelerine ardarda yansıtacakları görüntülerde, hayatın kendisini bulacaksınız. Kimi fotoğrafçıların en alt seviyede tuttuğu yorumlarla ya da tümüyle özgün yorumlarla, bir kez daha buluşacaksınız hayatla. Bir kez daha, hep birlikte, bildiklerimizden başka daha ne çok hayat olduğuna şaşıracağız.



Yücel Tunca/1997-Ütopiya Dergisi

Yorumlar

Çok Okunanlar