Yücel Tunca/ Galata Fotoğrafhanesi: Gezi Direnişi, Karmaşık Ancak Coşkulu Bir Süreçti
Söyleşi: Nihan Bora
Gezi’deydik, oradaydık. O kadar yayılmıştı ki, bizim olamadığımız yerleri de fotoğraflardan, videolardan izliyorduk. İçinde olmamıza rağmen fotoğraflar bizi ne kadar da etkiliyordu. Çünkü gerçekliği bir kez daha kanıtlıyordu bize o fotoğraflar.
2015’te yaptığım Gezi Direnişi’ni fotoğraflayanlar dosyasını yayınlamak Gezi’nin üçüncü yıldönümünde kısmetmiş. Galata Fotoğrafhanesi, Nar Photos ve KODA Collective’in cevapları burada olacak. İlki Galata Fotoğrafhanesi’nden Yücel Tunca.
Gezi Parkı projeleri gündeme geldiği 2012’den direniş vaktine kadar Taksim ve Gezi Parkı’nı fotoğraflayan Galata Fotoğrafhanesi’nin kurucusu Mayıs 2013’ü ve yaşadıklarını Yücel Tunca anlatıyor.
Galata Fotoğrafhanesi’ni kısaca tanıyabilir miyiz?
Galata Fotoğrafhanesi’ni 2004 yılında
Orhan Cem Çetin ile beraber, amatörlere yönelik fotoğraf atölyelerinin
düzenlendiği, sergilerin ve söyleşilerin yapıldığı bir mekân olarak
oluşturmuştuk. 2009 yılında İsmail Gökçe, Pelin Durtaş ve Vedat Ateş ile
beraber, amatör fotoğrafçılık eğitimlerinin dışında yıl boyunca devam eden çok
eğitmenli bir sisteme geçip basın fotoğrafçıları ve belgesel fotoğrafçıları yetiştirmek
için yeni iki program uygulamaya başladık. Bir yandan da bu alanları besleyen
mecralar ürettik. Basılı olarak Fotoğrafsız dergisi, Fotoğraf Notları dergisi
ile internetten ulaşılan Ajans Tabloid adlı haber-fotoğraf sitesi gibi
yayınlarımız başladı. Fotoğraf Notları, zaman içinde belgesel fotoğraf
serilerini içeren bir kitap serisine dönüşmüştü. Amatör fotoğrafçılık
eğitimlerimiz devam ediyor. Belgesel fotoğraf Programı’nda sekizinci döneme
ulaştık. 2007 yılından bu yana Fotoğraf Vakfı ile birlikte çalışmalar yürütüyor
ve aynı mekanı paylaşıyoruz.
Kaç fotoğrafçıyla çalışıyorsunuz?
Programlarımızdaki seminer ve
atölyelari sürdüren yaklaşık 30 kişilik bir öğretici-rehber grubumuz var. Programlarımıza
farklı düzeylerde yılda yaklaşık 150 kişi devam ediyor.
Hangi olaylar için sahaya çıkıyorsunuz?
Basın fotoğrafı ve belgesel fotoğraf alanlarında
üretim yaptığımız için günlük hayatın içinde fotoğraf çeker durumdayız. Fotoğrafçı
arkadaşlarımız bir yandan kişisel olarak kendi seçtikleri hikayeleri çalışırken
bir yandan da toplumsal olaylarda düzenli olarak fotoğraf çekiyor.
Gezi Parkı direnişi süreci sizin için nasıl bir süreçti?
Karmaşık ancak coşkulu bir süreçti,
diyerek özetleyebilirim. Gezi Direnişi’nin ilk kıvılcımlarını yakalayan bir
ekip olduk. Gezi Parkı’nın yokedilmesiyle sonuçlanacak projelerin kamuoyu
gündemine geldiği 2012 yılından itibaren Taksim ve Gezi Parkı’nı detaylı
biçimde fotoğraflamaya başladık. Sadece fotoğraflamayla kalmadık aynı zamanda
Taksim Dayanışması’nın öncülüğünü yaptığı eylemlilikler içinde yeraldık. Taksim
nöbetlerine, imza kampanyasına fiilen katıldık. Fotoğraflı bildiriler
hazırlayarak bir süre Taksim’de dağıttık. Gezi Parkı’na ilişkin canlı fotoğraf
sergisi açarak, fotoğraflı yürüyüşler yaparak dikkatleri parka çekmeye
çabaladık, Taksim Dayanışması’nın büyük, özverili çabasına katkıda bulunmaya
gayret ettik. 2013 Mayıs’ının sonunda polis şiddetinin ateşlediği toplumsal
başkaldırıyı gün gün belgeledik. Topladığımız görsel belgeleri www.taksimdenelinicek.org adresinde
biriktirmeye, yayınlamaya başladık. Ve
nihayetinde de Belgesel Fotoğraf Topluluğu adını verdiğimiz grubumuzun 36
fotoğrafçısının fotoğraflarını biraraya getiren Fotoğraf Notları belgesel fotoğraf
kitapları serisinin ilk kitabı olan Gezi Direnişi kitabını yayımladık.
Bütün bu dönem elbetteki son derece
zorlayıcıydı. Ekibimizden iki arkadaşımızın yanı sıra, çok yakınımızdaki başka
fotoğrafçı dostlarımızın yaralandığı, polis tarafından ciddi biçimde darp
edildiği ve gözaltına alındığı, ülkenin dört bir tarafında gencecik insanların
katledildiği günlerin içinden geçiliyordu. Zaman zaman korktuğumuz,
soğukkanlılığımızı kaybettiğimiz de oldu; kendimize, birbirimize olan
inancımızın hiç olmadığı kadar arttığı, dayanışmanın verdiği güvenle kendimizi
harika hissettiğimiz günler de oldu.
Direniş boyunca fotoğrafçıların en zorlandığı anlar nelerdi?
Hiç kuşkusuz polis şiddetine maruz
kalındığı anlardı bunlar. Gaz, plastik mermi ve gaz kapsülünün neden
olabileceği hayati tehlikeler ya da ciddi yaralanmalar en büyük endişemizdi.
Toplumsal olaylarda fotoğraf çekerken gözettiğiniz en önemli kriterler neler?
İki türlü bakışımız olduğunu görüyorum
dönüp baktığımda: Birincisi, direnişin farklı bir hayatı müjdeleyen sıcak
yanına odaklanmışız. İkinci olarak da devlet şiddetini yansıtacak fotoğraflar
çekmişiz. Bugün için de, yarın için de, sistematik devlet tavrının deşifresi
olarak son derece önemli belgeler bunlar.
Sizin için olayları fotoğraflamak sadece belgelemek mi yoksa haberciliğe
dair de bir bakış açınız var mı?
Bu noktada kişisel fikrimi dile
getirmek isterim. Çektiğim ya da çekilen fotoğraflara hiçbir zaman sadece
geleceğe bırakılacak bir görsel miras olarak bakmadım. Fotoğraflarımızın hemen
bugün işlev kazanması gerekiyor. Haksızlığa uğrayan, zulüm gören insanların,
yani pek çoğumuzun sorunlarını hemen bugün çözmeye çalışmak zorundayız. Bu
nedenle toplumsal olaylar sırasında kaydedilen görüntülerin, günlük, hatta
anlık paylaşımı büyük önem taşıyor.
Haber ajanslarından sizi farklı kılan nedir?
Birarada bulunduğumuz arkadaşlarımızın
ortak aklı ile hareket ediyoruz. Bir sermaye grubuna sırtımızı yaslamamış
olduğumuz için kendi sözümüzü söyleyebiliyoruz rahatlıkla. Ya da ticari
kaygılarımız olmadığı için piyasa koşulları bizi belirleyemiyor. Ne dilimizi,
ne söylemimizi, ne de fotoğraf anlayışımızı… Kendimiz olarak kalmayı, neysek o
kadar görünmeyi sağlıyor bu da.
Basın özgürlüğünün yerlerde süründüğü bir dönemdeyiz. Bu konu sizin
gündeminizde mi, hiç oldu mu?
Kaçınılmaz olarak hep gündemimizde.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in haksız ve hukuksuz biçimde tutuklandıkları dönemde
basın özgürlüğü adına eylemler gerçekleştirdik. Galatasaray Meydanı’nda
yüzlerce insanın ağzını bantlayarak fotoğraflarını çektik, her türlü yolla
yaymaya çalıştık. Duruşma günlerinde adliye önlerinde canlı fotoğraf sergileri
açarak, taşıdığımız fotoğraflarla farkındalığı artırmaya çalıştık. Türkiye’de
1915’ten bu yana katledilen Ermeni, Kürt ve Türk gazetecilerin hatırlanması
için sergiler düzenledik. Bu konularda yapılan diğer eylemliliklerin parçası
olamaya gayret ettik.
Gezi’de çekilmiş fotoğraflarınızdan dünya basınında yer alan
fotoğraflarınız hangileri?
31 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda
kalabalık bir polis grubunun ellerini kaldırmış bir gence kalkanlarıyla yaptığı
saldırı anını fotoğraflamıştım. Gerek Türkiye’de, gerekse yurtdışında en sık
kullanılan fotoğrafım oldu bu. Çeşitli biçimlerde yeniden üretildi. Yağlıboya
tablolara dönüştü, karikatür posteri yapıldı, stencil olarak duvarlara
aktarıldı.
Gezi’de ya da daha sonraki protesto ya da toplanmalarda tepki toplayan
fotoğrafınız oldu mu?
Çektiğim ya da arkadaşlarımın
çektiği fotoğraflara bilgim dahilinde olumsuz bir tepki olmadı.
Fotoğraflarımızı edit ederken özellikle aktif konumdaki göstericilerin ya da
soruşturmaya uğrama olasılığı bulunan sağlık görevlilerinin kimliğini gizlemeye
özen gösterdik. Buna bütün fotoğrafçıların dikkat etmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Türkiye’de toplumsal olayları belgelemenin en büyük zorlukları neler?
Fotoğrafçıları ve video
kaydedicilerini devlet ve onun kolluk kuvvetleri tanımamakta direniyor. Sarı
basın kartı diye dünyanın en saçma, anlamsız uygulaması dayatılıyor. Üstelik
sarı basın kartı sahiplerinin uğradığı şiddet de ayrı bir yerde duruyor… Bir
serbest fotoğrafçı olarak toplumsal olayların içinde fotoğraf çekerken sürekli
bir kimlik gösterme, gösterdiğiniz tanıtım kartını karşınızdakine beğendirme
derdi yaşıyorsunuz. Üstelik sonunda darp edilme, gözaltına alınma riski olan
bir süreç bu. Kusurlarını, ayıplarını, haksızlıklarını, zulmünü örtmeye
çalışan, görünmez kılmaya çalışanlar, karşımızdaki en büyük sorunu
oluşturuyorlar.
İnternette izinsiz paylaşılan fotoğraflar konusunda bir yaptırımınız var
mı? Ne düşünüyorsunuz bu yeni dünyada fotoğrafların paylaşımı konusunda? Bir
yandan daha çok kişiye ulaşıyor ama fotoğrafı çeken kişinin emeğinden pek
bahsedilmiyor.
Özellikle toplumsal olaylarda bunu sorun
etmiyorum. Evet bir dert ama ürettiğimiz fotoğrafların yaygınlaşması daha
önemli; bu da derdi büyük ölçüde önemsizleştiriyor. Fotoğraflarımızın yanına
küçük bir imza notunun düşülmesi gayet hoş oluyor elbette ama olmasa da önemli
değil. Fotoğraflarımızı paylaştığımız web sitelerinin bir kısmına şu notu
düşüyoruz: “Bu sitede yayınlanan fotoğrafları (ticari maksatlar dışında)
dilediğiniz gibi çoğaltabilir, yayabilirsiniz.
Fotoğrafçısının ismini kullanmanız bizi mutlu edecektir.”
2015
Yorumlar
Yorum Gönder