Galata Fotoğrafhanesi Hatıra Kitabı / 2017



Hayatımın en önemli dönemlerinden birinin sonuna gelmiş olmamın hatırına kitabın son sayfalarını kendime ayırdım. Ve yine bu yüzdendir ki Hatıra Kitabı’ndaki metinlerin ilki olarak da sevgili dostum, kardeşim Gülnaz Bingöl’ün metnini seçtim. Çünkü o da hayatında yepyeni bir başlangıç yapıyor.

Galata Fotoğrafhanesi’ni Orhan Cem Çetin ile birlikte kurduğumuz 2004 yılından bu yana defalarca bayrak teslimi yaşadık. Çalışmalarımıza, kısa ya da uzun süreli çok sayıda dostumuz katıldı, elini taşın altına koydu ve işte bugün bu noktada da bayrağı Gülnaz Bingöl teslim alıyor. Yolu açık olsun…

Orhan Cem Çetin ile Çiçek Pasajı’nda ikişer bira içerek, Gençer Yurttaş ve Cevahir Buğu’nun şahitliğinde kurmaya karar verdiğimiz Galata Fotoğrafhanesi yıllar içinde kendi dinamikleriyle evrildi, gelişti, dönüştü, bugünlere geldi. İstanbul’dan ayrılıp Bergama’ya yerleştiğim şu günlerde bilgisayarımı, harici bellekleri düzenlemeye çalışırken karşıma çıkan klasörlerdeki binlerce dosya geride kalan 14 yılın nasıl geçtiğini, neler yaptığımızı yeniden hatırlamamı sağlıyor. Bu sadece nostaljik bir hatıra geçidi de değil üstelik. Sıkı bir iç hesaplaşmaya da aracılık ediyor içeriklerine dalıp gittiğim dosyalar. Her ne kadar zaman zaman yanlış kararlar verip, hatalı işler yaptığımızı da görsem iç rahatlığıyla söyleyebilirim ki kurumsal olarak savrulmadan, eğilip bükülmeden, siyasi ve etik bakımdan utanacağımız işler yapmadan bugünlere gelmiş olmamız beni rahatlatıyor. Tam doğrusunu söyleyeyim: 2009 yılında Noor Images’in “İklim Değişikliği” sergisini Galatasaray Meydanı’nda açtığımızda Beyoğlu Belediye Başkanı’nın açılış konuşması yapmasını engelleyememiş olmak dışında utanacağımız bir durum hatırlamıyorum. Umarım bu, sadece hafızamın zayıflığından kaynaklanmıyordur.

Tam da üzerine iki çift laf etmek istediğim bir konu bu. Yıllar içerisinde yaptığımız işlerdeki siyasi duruşumuz sık sık eleştirel bir dille, gıyabımızda mevzu edildi. Her defasında ciddiyetle üzerine kafa yorduk, düşündük, tartıştık. Kulağımıza gelen eleştiriler çoğu zaman “aşırı siyasi duruş gösterdiğimiz” yönündeydi; son dönemde ise kimi eleştiriler tersine döndü, “gerektiği kadar cesaretli olmadığımız” söylendi. İlk eleştiri durduğumuz yeri kendi içimizde doğruluyor, olumsuz bir tınıyla söylenen bu sözler bizi sevindiriyordu ancak ikinci eleştiri üzerinden kendimizle yüzleşmek hiç de kolay değildi.

Biraz gerilere gitmek istiyorum şimdi… 80’li yılların sonları ile 90’lı yılların başlarında basın fotoğrafçısı olarak dergilerde, gazetelerde çalışıyorken çevremdeki fotoğrafçı arkadaşlarımın bir kısmıyla çektiğimiz fotoğrafların siyasi bağlamlarını konuşur, çeşitli yayınlar için ürettiklerimizi hayatın içine artı bir siyasi etki yaratacak biçimde döndürmenin yollarını arardık. Sendikalara, eğitim kurumlarına giderek oralarda fotoğraf gösterileri yapmak, sergiler açmak ilk aşamada bulduğumuz yollardı. 90’lı yılların sonlarına doğru ise özellikle Piya Komünü/Kolektifi içinde yer alarak, o vakte kadar el yordamı ile aradığım cümleye ulaştım: Hayatın her alanı, en küçük noktasına kadar politiktir! Ezcümle, fotoğraf politiktir, diyebiliyordum artık.

Fotoğraflarımızı, salt “fotoğraf sanatı” için var etmenin sorunlu bir üretim biçimi olduğunu görmek ve beraberinde bir sonuç olarak karşımıza çıkan fotoğrafın üreticisi konumundaki fotoğrafçının üretim sürecini, hayatı kavrayışını, tavrını es geçemeyeceğimizi saptamak taşların yerine oturmasını sağladı. 1996-2005 arasında 10 yıl boyunca düzenleyicileri arasında bulunduğum İstanbul Saydam Günleri içeriği ve organizasyon yapısı itibariyle düşüncelerimizi hayata geçirme fırsatı sundu. Aynı biçimde 2000 yılından itibaren kuruluş hazırlıklarına başladığımız Fotoğraf Vakfı’nın bileşenleriyle yaşadığımız süreç bu yönde düşünen fotoğrafçılarla yan yana durmamızı sağladı.

Galata Fotoğrafhanesi’nin kuruluş günü geldiğinde düşünsel, siyasi altyapı büyük ölçüde tamamlanmıştı. Bu sayede daha temel fotoğrafçılık bilgilerini paylaştığımız atölye oturumlarındaki anlatımlarımızdan başlayarak siyasi tavrımızı ortaya koymaktan çekinmedik, geri durmadık. Fotoğrafçılık alanında üretimde bulunulan ticari bir işyerinin gündelik hayatta, toplumsal olaylarda, sosyal krizlerde bileşenlerinin ortak tavrını ortaya koymasında bizim için sorgulanacak bir yan yoktu. Bu tavır bazı zamanlarda fotoğraf yoluyla, bazı zamanlarda da farklı yollarla ilan edildi. Roboski Katliamı sonrasında Roboskili çocuklar ve gençlerle yapılan fotoğraf atölyelerine katılmak, destek vermek şeklinde kendini gösteren bu tavır, bir başka durumda örneğin gazeteci, basın fotoğrafçısı Ahmet Şık’ın ilk tutukluluğu döneminde basın ve ifade özgürlüğüne işaret eden sokak eylemleri düzenlemek şeklinde kendini gösterdi. Gezi Parkı’nın tehdit altında olduğu günlerde fotoğraflarımızla bildiriler hazırlayıp dağıtmak ya da fotoğraflarımızı ellerimize alıp Taksim Meydanı’nda yürüyüşler yapmak ya da Gezi Direnişi başladığında birlikte hareket ettiğimiz dostlarımızla direnişi an be an belgelemek, sonrasında bu görsel belgeleri yayınlara dönüştürmek de tavrımızın göstergeleri oldu. Matbu olarak yayınladığımız Fotoğraf Notları Dergisi ve Fotoğrafsız Dergisi’nin, internet üzerinden yayınlanan Ajans Tabloid’in içeriğini belirlerken de siyasi duruşumuzu alenen ortaya koyduk. Fotoğrafları sergi salonlarından sokaklara taşıyan RedFotoğraf ile sık sık işbirliği yapmak; Basın Fotoğrafçılığı Programı ve Belgesel Fotoğraf Programı katılımcısı arkadaşlarımızla 2009 yılından bu yana hayatın her alanını politik bir hareket alanı olarak görerek üretime yöneltmek de; “Afedersiniz Ermeni” söylemlerinin doruk yaptığı bir ülkede etnik ayrımcılığa karşı fotoğraflar üretmek, sergiler açmak, söyleşiler düzenlemek, film gösterimleri yapmak da; her yıl hep birlikte 1 Mayıs’ı, 8 Mart’ı ve Newruz’u fotoğraflamaya, fotoğraflarımızı yayınlamaya, paylaşmaya çalışmak da hep bu tavrın sonuçlarıydı. Bugünlerde Taksim Gezi Parkı Derneği ile beraber yaptığımız Gezi Parkı’ndaki ağaçların tek tek fotoğraflanması çalışmasını da yine aynı siyasi gerekçelerle sürdürüyoruz.

Yıllar içerisinde Galata Fotoğrafhanesi’nde bizi en mutlu eden şey sürekli öğreniyor oluşumuz. Öğrendiklerimizin, paylaştıklarımızın arasında en kolayı hiç kuşku yok ki fotoğraf makinesinin teknik anlamda nasıl kullanılacağı… Zor olanları öğrenmek için ise hep çaba harcıyoruz: Kadın imgesinin fotoğraflardaki tezahürü, LGBTİ bireylerin, yoksul bırakılmışların, yurtlarından evlerinden edilmişlerin, azınlıkta bırakılmışların, isyan edenlerin, itiraz edenlerin, hak mücadelesi verenlerin fotografik temsilleri… Ve bütün bunların ışığında görmeye çalıştığımız kendimiz…

Galata Fotoğrafhanesi, doğduğumuz andan itibaren hepimize belletilmeye çalışılan, dayatılan her türlü bilgiyi ve dahi yargıyı sorguladığımız bir zemin yarattı. Bunu hiç kimse tek başına oluşturamazdı. Fotoğrafhane’deki öğreticilerden, katılımcılara, konuklarımızdan, bizi yakından izleyen dostlarımıza kadar çok geniş bir topluluk elbirliği ile yarattı bu zemini. Yarışmacı zihniyeti, sansür vakalarını, hak ihlallerini, temsil sorunlarını, etik kaygıları, tavır sorunlarını bu büyük topluluk hep gündemde tuttu, tartıştı, zihinleri açtı, göremediklerimizi görünür kıldı ve kolektif üretimi, dayanışmayı, paylaşımcılığı destekledi.

Hiç kuşku yok ki daha fazlasını yapabilirdik. Hoyrat suçlamalar, hukuksuz yargılamalarla sindirilen muhalefetin küçücük bir parçası olarak gördüğüm Galata Fotoğrafhanesi bu yazının başlarında yazdığım gibi son dönemde gerektiğince cesur davranmadığı için eleştiriliyorsa bunun sorumluluğunu da üzerimde hissederek hepinizden af diliyorum. İçinden geçtiğimiz bu istibdat döneminde gerçek bir halk demokrasisini hakim kılmak adına yapılabilecek çok şey olduğuna inanmakla birlikte, böyle bir siyasi iklime denk düşen Fotoğrafhane’nin idaresinden ayrılma kararımın sonrasında bu inancımın kimsenin üzerinde bir yük oluşturmasını da kesinlikle istemiyorum. Gülnaz Bingöl ve Fotoğrafhane çevresindeki güçlü bağlarla bağlı olduğumuz dostlarımızın bundan sonraki yol haritasını en iyi biçimde çizeceklerine dair en küçük bir kuşkum yok.  

2004 yılından bu yana birlikte hareket ettiğimiz herkese teşekkür ederek bitirmek istiyorum. Tek tek isimlerini anmaya kalkıştığımda sayfalarca sürecek bir liste ortaya çıkacağı için “hepinize” demek istiyorum; hepinize sonsuz teşekkürler!

Dostluklarımız daim olsun!

Yücel Tunca - 2017
(Galata Fotoğrafhanesi Hatıra Kitabı'nın "son sözü" olarak kaleme alınmıştır.)

Yorumlar

Çok Okunanlar