Baharat Yolunun Son Durağı: Mısır Çarşısı
İstanbul’un
tarihi yarımadasının en turistikleşmemiş, hayattan kopmamış mekanı neresidir
diye soranlara tereddütsüz, “Mısır Çarşısı” diyorum. Yıllar önce Galata Köprüsü
ile bu payeyi taşıyan çarşı, artık yalnız. Çünkü bugünkü hem o eski köprü
değil, hem de balıkçıların, sabahçı kahvelerinin, küçük meyhanelerin yerinde
bir kültürel geçiş döneminin tüm izlerini taşıyan kafe-restoranlar sıralanmış
köprü boyunca.
Mısır Çarşısı,
değişime elinden geldiğince direniyor. Altı kapısının hangisinden girerseniz
girin hala kahve, tarçın, zencefil kokuları karşılıyor sizi. Aktar
dükkanlarının sayısı günden güne azalıp dokuza kadar düşse de çarşıya hakim
olan mistik atmosfer alışverişe gelenleri bir anda kavrayıveriyor.
İstanbul’un
en büyük ikinci kapalı çarşısı olan Mısır Çarşısı, Eminönü’ndeki Yeni Cami
Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiş. Yeni Cami Külliyesi’nin yapım
kararını 1591’de II. Selim’in karısı, Venedik asıllı Safiye Sultan vermiş.
Safiye Sultan ölünce, IV. Mehmet’in annesi Turhan Sultan, neredeyse elli sene
sonra, bu kez o yılların başmimarı Mustafa Ağa’yı bu yapının tamamlanması için
görevlendirmiş. Üzeri kapalı ve “L” şeklindeki mimarisi ile dikkat çekiyor.
1691 ve 1940 yıllarında iki büyük yangın geçiren çarşı son şekline 1940 yılında
gerçekleştirilen restorasyon sonunda kavuşmuş.
Çoğunlukla
Hindistan ve Mısır’dan getirilen malların satıldığı bir yer olması nedeniyle
18. yüzyılın ortalarından itibaren Mısır Çarşısı olarak anılmaya başlanan çarşı
önceleri aktarlar ile pamukçu ve yorgancılara tahsis edilmiş. Özellikle 70’li
yıllardan itibaren aktar dükkanları hızla azalmış ve çarşıdaki 88 dükkanda
aktarların yanı sıra kuyumcu, kasap, kuruyemişçi, manifaturacı ve kunduracılar
boy göstermeye başlamış.
Mısır Çarşısı
herşeye karşın daha çok şifalı bitki, baharat, pastırma, peynir, zeytin, bitki
tohumu ve otantik ev eşyası alıcılarının uğrak yeri. Çiftlik veya köy üretimi
peynirlerin, pastırma türlerinin, sucuk, kahve, kuruyemiş ve bakliyatın alıcıyla
buluştuğu Mısır Çarşısı, geleneksel özelliğini dünya çapında da duyurmayı
öteden beri başarıyor. Baharatın anayurdu denilebilecek uzak doğu ülkelerinden
gelen turistler dahi çarşıya uğramadan edemiyor. Belki baharat için değil ama
elma çayı için...
Son günlerde en
çok ısırgan otu, elma çayı, Turkish Viagra, kekik suyu, sinameki, keten tohumu,
kan üzümü, karakovan petek balı ve Malatya kayısısı satılıyor. En çok satılan
şifalı ot ise İran safranı. Safran, kanı inceltiyor, dinlenmeyi sağlıyor.
Avrupalı turistlerin gözbebeği.
Baharat Yolu
yüzlerce yıl boyunca, İpek Yolu gibi hayati önem taşımış Asyalı ve Avrupalı
insanlar için. Baharat ticareti en asli ticari alan olarak görülmüş. Araplar
baharatın değerini daha da arttırmak için efsaneler uydururmuş: Çin tarçını,
kanatlı yaratıklar tarafından yetiştiriliyormuş, zaten tarçın ancak yılanı bol
vadilerde yetişebiliyormuş, gibi... Baharatın bu serüvenli yolculuğunun
sondurağıdır İstanbul. İstanbul’da da Mısır Çarşısı.
Selim İleri’den
alıntılayalım: “Havlıcanıyla, çörtüğüyle, mahlebiyle, haşhaş tohumuyla bugün
çoğumuzun habersiz yaşadığı baharat ailesi, kim ne derse desin, bir mutfak
aristokrasisi yaratır. (...) Benden söylemesi: Boş gününüzde Mısır Çarşısı’na
uğrayın. Yepyeni bir evrenle karşılaşacaksınız. Yepyeni renkler, kokularş
şekiller büyüleyici gelecek...”
Tezgahlardaki şimşir yaprağı, altın otu, kiraz yaprağı, karadut
yaprağı, hatmi çiçeği, mersin yaprağı, şerbetçi otu, ökse otu, papatya otu,
oğul otu, zeytin yaprağı, akhuş yaprağı ve daha yüzlercesi alternatif tıbbın
hizmetinde ve şifa arayanlar, otların dünyasını tanıyanlar tarafından gram gram
veya kilo kilo alınıp, tüketiliyor.
Esans kullananlar için de önemli bir uğrak yeri Mısır Çarşısı. Lotus çiçeğinin gizemli kokusuna başka nerede
kolayca ulaşılabilir ki? Baharat ve esans, bize şarkın en gözde ürünleri olarak
görülüyor. Ya şeker? Özellikle bayramlardan önceki o tatlı telaşların
yaşandığı, hararetli alışveriş günlerinde şekerden yapılmış bir çarşıya
dönüşüyor. Tarçın kokuyor çarşı bayramlarda, şekerli şekerli; her zamankinden
biraz daha gürültülü, biraz daha kalabalık...
Mısır Çarşısı’na gidilmişken, Eminönü kapısından girildiğinde
hemen soldan yukarı çıkan merdivenlere sapılıp lezzetli Türk ve Osmanlı
mutfağının eşsiz lezzetlerine kendinizi teslim etmelisiniz. Pandelli
Restoran’dan bahsediyorum. Özellikle yabancıların çok iyi bildiği bir lezzet
noktası burası. Pandelli, yüzyıllık maziye sahip. Kütahya çinileriyle bezeli
duvarları da oldukça dikkat çekici. Sebzeli İncik veya Kağıtta Levrek, unutulmaz
tadlar...
Reşad Ekrem Koçu'nun İstanbul Ansiklopedisi'nden alıntı bir macun
reçetesi verelim bitirirken: Kırk Bir Baharatlı Bahar Macunu.
Biber, karanfil, tarçın, hardal tohumu, susam, bahar, mahlep,
hindistancevizi, siyah susam, kına, defne, anason, tütsü, lohusa şekeri,
kişniş, sakız, turp tohumu, maydanoz, tohumu, havuç tohumu, dereotu tohumu vb.
Hepsi birlikte pelte haline getirilir, elekten geçirilir, üstüne bal ile amber
eklenir ve sabahları bir kaşık yenir.
Yorumlar
Yorum Gönder