Aya Thekla'nın Anadolu Yolculuğu



Meryem dedi ki: Benim nasıl oğlum olabilir ki, henüz hiç kimse bana dokunmadı. Ve ben iffetsiz bir kadın değilim. Kutsal Ruh: Böyledir bu, demişti. Bu iş Rabbin için çok kolay. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve katımızdan bir rahmet olarak halk edecektik. Bu iş mukadderdi ve olup bitti. Nihayet (Hz. Meryem) (İsa’ya) gebe kaldı. (Kur’an-ı Kerim, Meryem Suresi)

Hz. İsa, tanrılaştırılmış Roma İmparatoru Augustos döneminde doğdu. Kölelere verilen çarmıha gerilme cezasına çarptırıldığında ise Augustos’un sülalesinden gelen Tiberius iktidardaydı.
Yahudi Roma vatandaşlarından Tarsuslu Saul, Hz. İsa’nın ölümüne rağmen yayılmaya devam eden yeni dinin önünü kesmek için başlatılan çalışmalara katılmak için harekete geçti. Tarsus’tan ayrılıp Kudüs’e doğru yola koyuldu. Şam yakınlarında göğün derinliklerinden gelen bir ses ve ışık seli onu atından yere düşürdü. Ses, “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” diyordu. Saul korku içinde cevap verdi: “Ey efendi, sen kimsin?” “Ben zulmettiğin İsa’yım. Haydi kalk yattığın yerden ve kente gir. Ne yapman gerektiği sana bildirilecektir.” diye buyurdu ses.

Saul, bu mucize karşısında iman etti ve havarilerin arasına katılarak Paulus adını aldı. Anadolu’da Aziz Paul olarak anılacaktı. Hıristiyanlık öğretisinin yaygınlaşması için sayısız yolculuklara çıktı. Anadolu’yu, Kıbrıs’ı, Yunanıstan’ı ve İtalya’yı dolaştı. En uzun yolculuklarını ise Anadolu’da yaptı. İlk yolculuklarından birinde Antakya’dan (Antıokheia) yola çıkıp Kıbrıs’a geçti. Bor limanından Perge’ye geldi. Buradan da Isparta-Yalvaç’a (Psidia Antiokheia) geçti. Gittiği yerlerde insanları İsa yoluna davet ediyor, etkili vaazlar veriyordu. Etkili konuşmaları gittiği şehirlerdeki politeist inanca sahip olanlar ya da museviler tarafından tepki alıyor, sahtekarlıkla suçlanıyor ve bir çok kentten zorla dışarı atılıyordu.

Tüm dinler gibi Hıristiyanlık da efsaneler ile içiçe gelişen bir yapıya sahip. Gerek Aziz Paul’un yolculuk serüvenleri gerekse bu serüven ile kesişen Azize Thekla’nın hikayesi, hep bu güçlü ve kitleleri etkisi altına almış efsanelerin birer parçasını oluşturuyor. Özellikle Azize Thekla’nın hikayesi, tüm kültürlerde bir karşılık bulan “namus” temasına hem de dinsel aşk ile dünyevi aşk ikilemine karşılık geliyor. Ancak onu biricik kılan yapı, atfedildiği dönem göze alındığında kadını son derece belirgin bir biçimde etkin kılması. Bu nedenle Hıristiyan inanışın erkek egemen diline de meydan okuyan feminist bir efsane olma özelliğiyle benzerlerinin arasından kolayca ayrışıyor.

Havarilerden Aziz Paul’un Hıristiyanlığı yayma çalışmalarını anlatan ve günümüze kadar ulaşabilen yazılardan ilki ve ne değerlisi olma özelliğini de taşıyan Aya Thekla Efsanesi’nde adı geçen karakterlerin bir çoğunun tarih kayıtlarında da bulunması ve dönemsel olarak tarihte aynı çizgide yeralmaları efsaneye bir gerçeklik boyutu da kazandırıyor. Din tarihi bakımından içerdiği bilgiler dışında, Anadolu’nun Türk istilası öncesine ait dönemine de kısmen ışık tutuyor. Özellikle, Konya, Sille, Yalvaç, Hatunsaray, Derbe ve Silifke, efsanede anılan yerleşim alanları olduğundan efsane, Anadolu tarihi için de dikkat çekici bir noktaya oturuyor.

Aya Thekla’nın adı, “Tanrı’nın zaferi” anlamına gelen Theokleia’dan (ki bu annesinin adıdır) geldiği düşünülüyor. Konya’nın (İkonium) karakteristik dar sokaklarındaki bir evde yaşayan, seçkin ve zengin bir ailenin kızıdır 17 yaşındaki  Thekla. Efsanede babasının akıbetinden hiç sözedilmez. Annesi ve kardeşi Theoclis anılır yalnızca. Öte yandan Thekla, kentin varlıklı ailelerinden bir diğerine mensup Thamyris’le nişanlıdır. Bu kişilerin sakin yaşamları, Aziz Paul’un Yalvaç’tan kovulduktan sonra Konya’ya gelmesi ile köklü bir biçimde değişecektir.

Thekla’nın ailesiyle oturduğu evin tam karşısında ise yine kentin ileri gelenlerinden Onesiphoros ve karısı yaşamaktadır. Aziz Paul’un kente doğru geldiğini haber alan Onesiphoros, karısı Lextra, oğulları Simmia ve Zeno ile birlikte onu karşılamak üzere Lystra yoluna çıkarlar. Tanımadıkları Aziz Paul’u büyük bir heyecen ile beklerler. Yalnızca bir tarif vardır akıllarında: “Kısa boylu, başı traşlı, çarpık bacaklı, kemerli bir burnu olan, çukur gözlü...” Sonunda tanıma tıpa tıp uyan Aziz Paul yanında iki kişiyle çıka geldi. Hep birlikte Onesiphoros’un evine gittiler. Yemeğin ardından Aziz Paul, ünlü vaazlarınadn birine başladı. Evin açık pencerelerinden dar sokağa taşan vaaz, Thekla’nın, kardeşinin ve nişanlısının da ilgisini çekti. Dinlemeye başladılar. Ancak Paul’un sözleri Thekla’ya çok derinden tesir etti. Kardeşi ve nişanlısının ısrarlarına karşın üç gün boyunca pencerenin önünden ayrılmadan uzun vaaza kulak kabarttı. Ne yemek yedi, ne su içti. Thamyris, Aziz Paul ile birlikte gelen iki yabancıdan aldığı bilgiler karşısında şaşkına döndü:  Çünkü Aziz Paul, bekareti yücelten konuşmalarıyla ünlüydü ve bekaretin dünyevi hayat boyunca korunması sayesinde insanın ölümden sonra da hayat bulabileceğini iddia ediyordu. Tanrı korkusu olanların ve Tanrı’nın sevgisine layık olmak isteyenlerin evlilikten bile uzak durmalarını vaaz ediyordu.

Thamyris, bu düşüncelerin nişanlısını ve evliliğini tehdit ettiğini görünce Aziz Paul’u ihbar ederek yakalattı. Vali Cestilius, Aziz Paul’un ilk savunmasından sonra zindana atılmasın emretti. Thekla bunu haber alınca, Paul’un yanına gitmek istediyse de evin kapıları üzerine kilitli olduğu ve ev hizmetlileri bu konuda uyarıldığı için evden çıkamadı. Bunun üzerine hizmetkara bileziklerini vererek kaçmayı başardı. Aynı biçimde zindancıya da gümüş bir ayna vererek Aziz Paul’un hücresine girebildi. Ayaklarının dibine oturdu, ayaklarındaki zincirleri öptü ve onun sözlerine gönül kapılarını açtı.

Thekla’nın kaçışı kısa zamanda ortaya çıktı. Aziz Paul ve Thekla ayrı ayrı valinin karşısına çıkartıldı. Thekla sorulan soruları yanıtsız bıraktı, çünkü onları duymuyordu bile. Kulaklarında yalnızca Aziz Paul’ün sözleri vardı. Annesi bu durum karşısında çok öfkelendi: “Yakın bu ahlaksızı! Bu sahtekar tarafından iğfal edilen bütün kadınların dehşet duyması için bu kızı sirkin ortasında yakın!” diye bağırdı.

Genç kız yakılmak üzere sirkin ortasına getirildi. Bu sırada, değnekle dövülüp bırakılan Aziz Paul ile gözgöze geldi. Aziz Paul, Hz. İsa görüntüsüne bürünmüştü. Şehrin genç kız ve erkekleri ateş için gereken çalıları çıplak Thekla’nın çevresine istiflediler ve çalılar tutuşturuldu. O ana kadar pırıl pırıl olan gökyüzü aniden bulutlarla kaplandı ve şimşekler eşliğinde korkunç bir yağmur boşaldı. Ateş hemen sönmüş ve yağmur suları sele dönüşüp bir çok insanı yutmuştu. Thekla kurtuldu.

Aziz Paul, Onesiphoros, karısı ve oğulları ile birlikte Daphne yolu üzerinde eski bir mezar binasına sığınmışlardı. Altı gün sonra yiyecekleri tükendiğinde, Onesiphoros oğullarından birini şehre yiyecek almaya gönderdi. Thekla çocukla karşılaşınca, Aziz Paul’un izini bulduğunu anladı. Çocuk Thekla’ya, “Gel seni ona götüreyim, o da senin için altı gündür ağlayıp, oruç tutuyor ve dua ediyor” dedi. Birlikte mezar binasına döndüler. Thekla, artık onun yanından hiç ayrılmayacağını, saçlarını kestirip onun müridi olacağını bildirdiyse de Aziz Paul, bunu reddetti. Bunun üzerine, Aziz Paul’den kendisini vaftiz etmesini istedi. Paul, “zamanı gelecek!” diyerek bu isteğini de reddetti Thekla’nın.

Ertesi gün, Aziz Paul ve Thekla, Onesiphoros ve ailesinden ayrılıp Yalvaç’a hareket ettiler. Kente girdikten hemen sonra, kentin ileri gelenlerinden Alexandros ile karşılaştılar. Thekla’nın dillere destan güzelliği karşısında şaşkına dönen Alexandros, Aziz Paul’e çeşitli hediyeler ve büyük bir servet teklif ederek genç kızı istedi. Havari, “o bana ait değildir” deyince, Thekla’yı fahişe sanarak genç kızı sarıldı ve öpmeye başladı. Thekla buna çok şiddetle karşı koydu: “Bir kadına zor kullanma. Tanrı’nın hizmetkarına şiddetle davranma. Ben Konya’nın ileri gelenlerindenim. Fakat evlenmek istemediğim için kentten kovuldum.” Diyerek kendini anlatmaya çalıştıysa da dinletemedi. Bu çırpınma sırasında adamın pelerini koptu ve tacı başından yere düştü. Alexandros, yol ortasında kendini küçük düşüren kadına çok öfkelendi. Bunun cezası, vahşi hayvanlara atılarak öldürülmekti. Cezayı onaylayan vali, genç kızın son isteğini de kabul etti: Ölene kadar, namusundan vali sorumluydu. Thekla’yı, Büyük Roma İmparatoru Sezar’ın soyundan gelen Tryphania’ya emanet etti. Yakın bir zamanda kızı ölen Tryphania, Thekla’yı kızı gibi sevdi ve kabul etti.

İnfaz günü, Thekla vahşi ve aç bir aslanın önüne atıldı. Ne varki, aslan, Thekla’ya saldırmak yerine yanı başına uzanıp onu yalamaya başladı. İnfaz gerçekleşmeyince ertelendi. Bir kaç gün sonra bir çok aslanın ve başka vahşi hayvanların arasına çırılçıplık soyulup, beline de bir kuşak bağlanarak atıldı. Aslanların arasındaki bir dişi, diğer tüm erkek aslanlarla ve diğer hayvanlarla dövüşerek Thekla’yı korudu. Tümünü öldürdü ve sonunda kendisi de Thekla’nın ayakları dibinde canverdi. Thekla bu mucizenin hemen ardından hipodromun ortasındaki canavarlarla dolu havuzun içine attı kendine. Yine hiç biri Thekla’ya dokunmamıştı. Genç kız havuzda kendini vaftiz etti.

İnfazın ikinci başarısızlığı karşısında halk galeyana gelmiş, Alexandros iyice öfkelenmişti. Bu kez Thekla iki boğanın arasına iplerle bağlandı. Hayvanlar ateşle korkutulacak ve onlar kaçmaya başlayınca Thekla da parçalanacaktı. Plan yine işlemedi, ateş bir anda Theklayı bağlayan ipi sardı ve genç kızın kurtulmasını sağladı. Tüm bu işkencelere dayanamayan Tryphania, baygınlık geçirdi. Öldüğü sanıldı ve bu söylenti hızla yayıldı. Oyunlar durdu. Çünkü Tryphania’nın ölmesi, Roma yönetiminin öfkesini çekmek anlamına gelecekti. Alexandros, tüm olup bitenin sorumlusu olduğunu bildiği için, korkuyla valinin ayaklarına kapandı: “Bana ve kente acı, mahkumu affet!” diye yalvardı. Valinin emriyle Thekla affedildi, giydirildi ve o sırada kendine gelen Tryphania’ya teslim edildi. Gördüğü mucizeler karşısında Tryphania hemen Hıristiyan oldu.

Aya Thekla, sekiz gün Yalvaç’ta dinlendikten sonra şehirden kalabalık bir bakir ve bakire genç topluluğu ile Derbe’de olduğunu öğrendiği Aziz Paul ile buluşmak üzere yola çıktı. Derbe’de buluştular. Aziz Paul, Thekla’ya kendi yolunu çizdiğini görmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine vedalaştılar ve Thekla beraberindekilerle Konya’ya geldi. Nişanlısı ölmüştü. Onesiphoros ve karısı ile vedalaşıp yeniden yola koyuldu. Uzun yıllar boyunca giderek artan müritleriyle Silifke’ye kadar ulaştılar. Bakire tanrıçalar Artemis ve Athena’ya tapınan yöre halkı Thekla ve inanışına çok sıcak yaklaştılar. Meryemlik adı verilen bölgede bir mağaraya yerleşen Thekla ve yanındakiler burayı bir şifa merkezi haline getirdiler kısa zamanda. 

90’lı yaşlarına kadar burada yaşayan Thekla’nın hastalıkları mucizevi biçimde iyileştirmesi, Silifke’deki hekimleri çok rahatsız etmişti. Zaman zaman onu öldürmek için kidralık adamlar gönderdilerse de hiç biri başarılı olamadı. Nihayetinde, onu öldürmekten vazgeçip, bekaretini almanın ve böylece mucizenin kaynağını ortadan kaldırmanın mantıklı olacağını düşünüp iki saldırganı mağaraya gönderdiler. Aya Thekla mağaranın sonuna kadar kaçtı, saldırganlardan kurtulmak için. Ancak artık kaçabileceği yer kalmamıştı. Tam herşeyin bittiğini düşündüğü bir anda, mağara duvarları bir tül gibi açıldı ve Thekla tüllerin arasında kaybolup gitti. Saldırganlar amaçlarına bir kez daha ulaşamamıştı. Azize Thekla bir daha geri dönmedi. Kaçarken düşürdüğü şalı kutsal bir emanet olarak yüzyıllarca korundu, nesilden nesile emanet edildi. Yaşadığı mağara bir kiliseye çevrilip, için eşsiz mozaiklerle kaplandı ve Hıristiyanlar için önemli bir hac merkezi haline geldi.

Günümüzde Aya Thekla efsanesinin izlerini, Kıbrıs’ta, İtalya’da, Mısır’da ve hatta Rusya’da onun adına yapılmış kiliselerdeki ikonalarda sürmek mümkün. İstanbul Edirnekapı’da bulunan Toklu Dede Yatırı’nın yaslandığı surlardaki eski yapı duvar kalıntılarında yirmi yıl öncesine kadar gözlemlenebilen, canvarlarla dolu havuz içindeki kadın ikonası da burada Thekla adına yapılmış eski bir kiliseyi mi işaret ediyordu acaba? İsim benzerliği bu olasılığı son derece güçlü kılıyor gerçekten de.

Thekla’nın uzun yolculuğunun doğrudan izleri bugün yalnızca Silifke’de gözlemlenebiliyor. Ne var ki, Konya’nın ilk yerleşim alanlarından Sille, Aziz Paul’u önce coşkuyla karşılayıp sonra da kovan Lystra (Hatunsaray) kenti ve hemen yakınlarındaki Kilistra, efsanede anlatılan binbir işkecenin yaşandığı Yalvaç, Aziz Paul ile son buluşmanın mekanı Derbe ve Binbir Kilise... Aya Thekla efsanesi, Anadolu Hıristiyanlığı’nın ilk yüzyılına, inançlı bir kadının perspektifinden ışık tutuyor.

Yorumlar

Çok Okunanlar