14 Şehir: Sydney Kitabı / 2018



Gig Ryan’ın Kings Cross Pastoral şiirini henüz okumamış olduğum geçmişin puslu yıllarında Sydney’in İstanbul’dan dokuz saat önce muhteşem havai gösterileriyle yeni yıla girişini tek kanallı televizyondaki haberlerden izler, hayallere dalardım. Havai fişeklerin rengarenk ve coşkulu güzelliklerinin arkasında gizlenen kuş katili kimliğini bilmediğim yıllardı…

Zaman ilerledikçe, Resimli Büyük Dünya Atlası’nda portrelerini gördüğüm Aborjinler’i merak edip sağdan soldan bilgi damlaları biriktirmeye başlayınca Sydney’in ve Avustralya’nın karanlık yıllarının farkına vardım. “Beyaz adam” İngiliz Captan James Cook’un Sydney’e çıkışıyla, Aborjinler’in kırıma uğrama tarihi de yazılmaya başlanmıştı. O günlerden yaklaşık 200 yıl sonra bir başka beyaz adam Avusturalya Başbakanı Kevin Rudd “ülkenin yerli halkının yıllarca kötü muameleye maruz kaldığını, geçmişteki politikaların Aborjin halkında büyük acı, üzüntü ve kayba yol açtığını” resmi olarak kabul edip özür dileyene kadar bu acı dolu tarih vicdanları kanatmaya devam etmişti.

Yolumu düşürüp görmek istediğim coğrafyalar söz konusu olduğunda gideceğim yerlerin resmi ve gayri resmi tarihine göz atmayı önemsiyorum. Üzerinde dolaşacağım toprakların eski ve yeni halkları hakkında öğrendiklerim sokakları, meydanları, heykelleri, manzaraları ve insanları anlama çabama önemli ölçüde katkıda bulunuyor. “Hangi zaman diliminde, kim, neler yapmış?”  sorusunun ansiklopedik cevaplarının peşine düştüğüm için değil, at sırtındaki kadının, metrodaki adamın, okul çıkışındaki çocuğun, kafedeki gencin, meydandaki heykelin, cadde boyunca sıralanan yapıların harcına karışmış hikâyelerle harmanlanmış o coğrafyanın ruhuna dair bir ipucu yakalayabilmek için bakıyorum geçmişe. Çünkü geçmiş, çoğu kez sandığımız gibi sadece eski bir zaman dilimi değil; bugüne de dahil. Tam da bu nedenlerledir ki kendi yaşam alanlarımızdan uzaklaşıp başkalarının yaşam alanlarına adım atmayı, başımızı uzatmayı hafife almamak gerekiyor.

Her halükârda netameli bir hal olan turist olma hali insanlığın zorba yüzü nedeniyle bazı coğrafyalarda diğerlerine nazaran daha da zor. Oralarda dolaşırken iyileştirici, onarıcı merhemlere ihtiyaç duyar arzu, sevinç ve kederden mamûl insan ruhu. Kendimizi kültürel etkileşime açık hale getirmek sahip olduğumuz en iyi merhemlerden biridir belki de… Büyüdükçe daha bir netlikle ayırt ettiğimiz gibi, ayın iki farklı yüzünün toplamından ibaret hayatlarımıza her şeye rağmen tutunmamızı sağlar. Bu merhem geçip giden zamanın içinde yankılanıp duran çığlıkları unutmamızı engellerken, sokağın köşesindeki kafede oturanların kahkahalarına, kol kola girip caddeleri, meydanları dolduran kalabalıkların arasına katılma isteğini de büyütür içimizde.

İyi ile kötü, zalim ile mazlum ayrı kişiler değil ya hani, ikisi de içimizde ya… Ve bu ikisinin mücadelesinde seçtiğimiz taraf ile tarif ediliriz ya neticede… Şiirlerimiz, şarkılarımız, resimlerimiz, fotoğraflarımız da işte bu çatışma mahallinin hararetinden doğar. Yaralarımızı da, o yaraları izlerini yok etmeden iyileştiren merhemleri de onlar taşır insandan insana, uzak yakın bütün coğrafyalara…

Sydney de diğer tüm şehirler gibi bir çatışmalar şehri olduğu için yüksek hararetinden çeşit çeşit söz ürettirir insana. Karanlık ile aydınlık arasındaki bütün tonları barındırdığı içindir ki yepyeni ve şaşırtıcı karşılaşmalara, buluşmalara açıktır. Örneğin Gig Ryan’ın, Sydney’in çılgın eğlence ve suç merkezi Kings Cross’a odaklanarak yazdığı Kings Cross Pastoral şiiri, şehirle okuyucuyu farklı bir kavşakta buluşturur:

Sürekli müşteri buruşuk aşk yöntemlerinin kıyısıyla oynar
Sevinç uyuşturucu almış gibi çatırdatır kendini gülerekten
Ve ben bu cürümlerle kapatırım kapıyı
çekip gitmiş olarak acımaktan
Kalbin çıpasını bırakıp gider şimdi o adam ortaya çıktığı zaman
zararsız, namussuz, yeni
Bir otomobil daha iyidir bir ağaçtan
Sesler düşer şehrin omurgasının üstüne ve çatırtı…

Avustralyalı fotoğrafçı Trent Parke’ın “Minutes To Midnight” ve “Dream/Life” adlı serilerindeki fotoğraflar da beklenmedik buluşmalara götürür izleyicisini. Sert kontrastlarla keskinleşmiş, parlak ışığın delip geçerek görünür kıldığı olağan ve olağanüstü, karanlık ve ışıltılı, gerçek ve düşsel Sydney’i deneyimlersiniz. Onun fotoğraflarında da “sesler düşer şehrin omurgasının üstüne ve çatırtı”yı işitmemeniz imkânsızdır.

Elinizde tuttuğunuz bu kitaptaki fotoğraflar da izleyicisini başka bir kavşağa davet ediyor. Türkiye’den 10 fotoğrafçının izlenimlerinden oluşan 60 fotoğraflık siyah-beyaz seri, Gig Ryan’ın siyah-beyaz olduğuna adım gibi emin olduğum sokak şiirinde ve Trent Parke’ın bir balad havasındaki siyah-beyaz sokak fotoğraflarında anlattığı şehrin bu kez gündelik hallerine tanıklık etmemizi sağlayarak Sydney mozaiğini zihnimizde tamamlıyor. Uçlarda dolaşmak yerine günlük hayatın sıradan akışındaki davetkâr anların peşine düşen fotoğrafçıların görsel kayıtları mavi kürenin devasa okyanuslarından birinin kıyısındaki küçücük bir noktayı bir süreliğine de olsa kendi küçük noktamızın yakın komşusu haline getiriyor.

Sydney kitabının oluşmasında emeği geçenleri kutlayıp sizi, yıllar içinde kalabalıklaşıp çok kültürlü bir metropole dönüşen, kalbi hızlı hızlı atan, oyuncu ve sürprizli bu uzak şehrin aydınlık yüzüyle baş başa bırakıyorum.

Yücel Tunca / Bergama, 25.11.2018


(Fotoğraf Gezginleri'nin 14 Şehir-Sydney kitabının önsözü olarak yazılmıştır.)

Yorumlar

Çok Okunanlar